Dr. Bahar Taymaz
02/10/2017
İlk olarak dilbilimci ve etnograf Arnold van Gennep tarafından literatüre kazandırılan “geçiş ayinleri” terimi Antropolojinin en renkli ve ilgi çeken konularından biridir. Kısaca “bir yer, durum, toplumsal konum ve yaş değişikliğine döneminde uygulanan törenler” olarak tanımlanır. Pek çok toplumda özellikle ergenlikten yetişkinliğe geçişte gerçekleştirilen bu törenleri takiben, bireylerin toplumdaki konumları değişirken, toplumun kendilerinden beklentileri de farklılaşır. Emeklilik de insanların yaşamında aktif çalışma hayatından daha sakin yaşama geçişte önemli bir dönüm noktasıdır ancak herhangi bir geçiş ayini ile kutsanması yok denecek kadar azdır.
İnsanlık tarihine bakıldığında artı ürün tarım devrimiyle birlikte ortaya çıkmışsa da emeklilik kurumu sanayi devrimini takiben başlamıştır. Kapitalist Batılı toplumlardaki yaşlılık ve emeklilik kavramları ile Batılı olmayan toplumlardaki kavramlar birbirinden farklıdır çünkü her toplumun kendi kültürel birikimi, farklı bir sınıflandırmayı da beraberinde getirir. Emeklilik kültürel bir kategoridir ve yaşlılıktan farklıdır. Yaşlılık genellikle fiziksel ölçütlere, emeklilik ise çalışma hayatıyla ilgili süreçlere göre tanımlanır.
Kültürel unsurlara daha yakından bakacak olursak, tüketimin ya da tasarrufun toplumsal sistemden soyutlanamayacak kadar girift davranış kalıpları olduğunu gözlemleriz. Önde gelen antropoloji teorisyenlerinden olan Mary Douglas, dünya üzerinde mal satın alan ve kullanan milyarlarca bireyin tüketim faaliyetini birlikte paylaştıklarını belirtir. Ancak bireylerin bu paylaşım sürecinde gerçekleştirdikleri dönüşümleri hesaba katmadan tüketimi kendi başına soyut bir kavram olarak ele almanın olanaksız olduğunu vurgular. Dolayısıyla antropolojik açıdan bakıldığında rasyonel birey fikri toplumsal hayattan yapılmış bir soyutlamadır ve bireylerin tüketim ve tasarruf davranışlarının neden bu kadar karmaşık ve çözülemez olduğunu gösterir.
Bireylerin tasarruf tercihleri her ne kadar bireysel tercihlermiş gibi görünse de içinde büyüdükleri aile, sosyalleştikleri ortam, eğitim gördükleri kurumlar, toplumsal cinsiyet, yerel ve küresel ekonomik gelişmeler gibi değişkenlerin etkisinde kalabilmektedir. Bu nedenle bireyleri sadece sosyo-ekonomik statülerine göre sınıflandırarak tasarruf tercihlerini yönlendirmek yeterli olmayacaktır çünkü bahsi geçen değişkenler birbirine katı bir şekilde bağlı değildir. Diğer taraftan eskiden daha net sınırları olduğu düşünülen sosyal sınıf kavramının sınırları giderek silinerek daha akışkan bir yapıya bürünmeye başlamıştır. Bu nedenle artık tepeden empoze edilen klasik pazarlama yöntemlerinden ziyade, içerden bakışı anlayabilecek araştırma stratejileri ile bireylerin kısa ve uzun dönemli tasarruf tercihleri anlaşılmaya çalışılarak esnek bir bireysel emeklilik sistemi meydana getirilmelidir.